19 Şubat 2016 Cuma

Aylan için şarkı

Bir önceki yazımda paylaşmıştım, Aylan ve ailesinin dramını. O küçücük masum beden, daha iyi bir hayat umuduyla, yasal olmayan yollardan İstanköy'e ulaşmaya çalışırken bot batmış ve anne ve kardeşiyle birlikte Hakk'ın rahmetine nail oldu. O'nun Akyarlar sahilinde, beşiğinde uyur gibi yatışı tüm Dünya'yı öylesine etkiledi ki belki şimdiye dek hiç olmadığı kadar büyük bir etki ile sığınmacı krizi masaya yatırıldı. Yapılanlar yeterli mi? Değil elbet. Avrupa bu konuda topu yine Türkiye'ye mi attı? Öyle görünüyor. Ama aşağıda taa çok uzaklardan, Avustralya'dan, bir şarkıcı Aylan ve onun gibiler için bir şarkı hazırlayıp gelirini sığınmacı ile ilgili bir fona bağışlamış.

Olayların öyle içindeyiz ki, bu yaşananlar öyle sıradanlaştı ki, Avustralya'lı bir şarkıcı oradan Aylan'ların acısını hissederken bizim snatçılarımız, aydınlarımız, düşünürlerimiz ne yapıyorlar, ne düşünüp neyi nasıl anlatıyorlar diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

4 Eylül 2015 Cuma

Yorumsuz


O Bodrum'a yaz vakti tatile gelmedi, canını kurtarmaya, yeni bir hayata başlamaya geldi.
O Bodrum'da tekne turu yapmaya, Mavi Yolculuğa gelmedi. Tekne, bot, sandal onun için umuda yolculuğun aracı idi.
O Bodrum'da kalamar yemeye gelmedi. Belki günlerce aç ve susuz idi.
O Bodrum'a denize girmeye gelmedi. Deniz onun için mezardı.
O Bodrum kumsallarında kumdan kale oynayamadı. Sahil onun ölüm beşiği idi.
O Aylan'dı ve artık yaşamıyor.

Söyleyecek o kadar çok şey var ki dostlar. Yapmamız gereken o kadar çok şey var ki... Ama öylece seyrediyoruz.

14 Mayıs 2015 Perşembe

Dünya Çiftçiler Günümüz Kutlu Olsun

Zeytinyağlarının saklandığı küp. Boyu galiba 170 cm.

Yabanarıları

Artık göçmüş olan bir yahaneden bir yuğgu taşı.

Kendi ürettiğimiz biberleri alanocağında közlerken.

Bizde tavuklar ağaçta yaşar.

Ve ağacın gövdesindeki kovuklara yumurtlarlar.

Her ne kadar Bodrum denince akla yaz turizmi, lüks otel ve yatlar, eğlence mekanları vs. gelse de bu bölgenin kendine has bir tarım potansiyeli var(dı). E bugün de Dünya Çiftçiler Günü olduğuna göre, birşeyler yazmakta yarar var.

Öncelikle çiftçi bir aileden gelmiş olmanın onur ve mutluluğunu yaşıyorum, her ne kadar beyaz yakalı olmayı tercih etmiş olsam da. Onurluyum, çünkü çoğu kişinin küçümsediği bu meslek veya yaşam biçimi, insanın yaşayabilmesini sağlayan beslenme ihtiyacı başta olmak için pekçok gereksinimi sağlayan ve ilk insandan bu yana toprak-insan ilişkisini koruyan bir olgu. Çok karmaşık bir cümle oldu, kabul ediyorum. Basitleştireyim. Benim ailem Etrim'de yaşayan herkes gibi çiftçi idi. Türün ekerdik 2000'lere dek. Mis gibi kokan tütünler... Tütün her ne kadar sigara ile ilişkilendirilse de aslında bir sanayi hammaddesidir. Sigara içmeyen, hatta nefret eden, bu nedenle babasını ve dedesini kaybetmiş bir insan olarak, açıkçası tütün kokusunu severim ben. Mis gibi kokar. Etrim'in bulunduğu Karaova, geçmişte büyük bir tütün üretim merkezi idi. Şimdilerde tursitik olan yerlerde yaşayanlar buradak tütün tarlalarında gündeliğe gelirlermiş. Tütün ağalar pekçokmuş Karaova'da. Karaova'nın susuz ve kaliteli tütünlerini Amerikanın kalitesisiz tütünleri ile harmanlayıp, Amerikan tütününü zenginleştirirlermiş. Ocak-şubat gibi fidan ekimi ve tarla sürme ile başlayan süreç, tütün dikimi, çapalaması, toplaması (kırması), dizmesi, kurutması ve balyalaması ile eylül-ekime dek sürerdi. Tütün tarlalarında geçti çocukluğum. Ne güzel günlerdi. toprakla doğrudan temas içindesiniz. Tüm vücudunuz çalışır, terlersiniz, acıkırsınız. O tütün tarlasında yenen yemeğin tadı yok mu? Ne güzeldi. Sabahın 4'ünde kalkar, tütün kırmaya gidersiniz. 9 gibi biter bu iş. Yoksa tütün güneşin altında sıcaktan buruşur, kırılmaz artık. Altan ile tütün dizme yarışı yapar, dizdiğimiz tütün iğnesini hergün not alır, kim geçmiş diye karşılaştırırdık. O nedenle iğnenin kısası makbuldü.

Ne oldu sonra? Ülkemizin tarım politikaları ile tütüne kota konmaya başladı. Tonlarca tütün üretebilen tarlalar kilo ile ürettirilir hale getirildi. Ekonomikliğini yitirdi ve o canım tütün tarlaları boş kaldı. Buna, beyaz yakalı, maaşlı olma arzusu olan gençlerin ilgisizliğini de eklemek gerek. Yoksa mesleki yeterliliğini kullanma durumu pek olası değil, zira üniversiteye gitme oranı düşüktü eskiden. Şimdilerde farklı tabii ki.

Buğday, arpa vs. de ekerdik biz. Herkes kendi ununu kendisi yaptırırdı. Samanı da ineklere. O işler de geriledi artık. Eskisi kadar ekilmiyor tarlalar. Saman alınıyor dışarıdan.

Zeytin, o iş devam ediyor aslında. Zira zeytin diğerleri kadar zahmetli değil, bakım pek istemiyor. Kendisi oluyor, gidip topluyorsunuz. Asıl mesele toplayacak kişi bulmakta galiba. Zira herkes mayışlı, izin almak kolay olmayabiliyor.

İncir, e o da eskisi gibi değil galiba. İncir biraz bakım gerektiren bir meyve. Yaş-kuru satılırdı eskiden. Ama şimdi bakımda az olunca verim düşüyor. Toplayan da olmazsa, kurda kuşa yem oluyor.

Bodrum için yapılan kalkınma planlarından birisi, Karaova'ya baraj yapıp buranın sulu tarımla Bodrum'un tarım gereksinimini karşılaması yönünde idi. Sulu tarıma geçildi geçilmesine ama bildiğim kadarıyla bunu ekonomik boyuta taşıyabilen pek yok sanki.

Genel durum budur. Toprak, bir aileyi bir arada tutar diyordu bir tv. programında bir sunucu. Evet, toprakla uğraşmayınca, o ata-erkil aileler kalmıyor. Herkes biryere gidiyor. Üretimi ve bundan para kazanmayı teşvik eden ve işleyen bir sisteme gerek var aslında. Yoksa biz yaşadık, tarlalarda büyümenin zevkini, ama ya bizim çocuklarımız?... Çok şey var konuşulacak, ama gidişat hiç de iyi değil galiba.

17 Nisan 2015 Cuma

Bir Doodle'ın Düşündürdükleri





Yukarıdaki resim Google'ın Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın 125. doğum yıldönünümü için hazırladığı doodle.

Bodrum sonradan gelişivermiş bir tatil yeri değil aslında. Dünyada mozole kavramının çıkış noktası olan ve antik dönemin 7 harikasından birisi olan Kral Mausollos'un Mezarı (Halikarnas Mozolesi), tarihçi Heredot, Rodos Şövalyeleri tarafından yapılmış olan Bodrum Kalesi, Neyzen Tevfik, bir sürgünle Bodrum'a gelen Halikarnas Balıkçısı'na dek Bodrum'u Bodrum yapan önemli değerlerdi. Ancak Bodrum'un da inişli ve çıkışlı dönemleri olmuş tarih sahnesinde. Cevat Şakir'in 1925'de sürgün olarak geldiği Bodrum, benim de bildiğim kadarıyla eski görkemli günlerini pek de yaşayamayan bir sahil kasabasıdır. Örneğin Taa 1980'lere dek geçimini Karaova'daki tütün tarlalarında ırgatlıkla kazanır pekçok Bodrum'lu. Halikarnas Balıkçısı, 25 yıl kalır Bodrum'da sürgününün yarısını geçirdiği İstanbul'dan buraya dönerek. Ve günümüz Bodrum'unun kaderini değiştirir.

Ne mi yapar? Birkere tarih bilmektedir. Oxford'da Yakın Çağlar Tarihi okumuştur. Helenistik dönemi vs. iyi bilir. Pekçoğumuzun Yunan dediği Anadolu'daki izlerin aslında Helenistik olduğunu ve Yunanistan'daki ile karıştırılmaması gerektiğini savunur.

Denizi sever. Sırf denizi seyretmek için sabahtan akşama dek balık tutar, ara ara da çaktırmadan tuttuğu balıkları denize gönderirmiş ölmesinler diye. Azra Erhat ve Sabahattin Eyüpoğlu ile Gökova, Datça, Fethiye boyunca yaptıkları deniz gezileri ile Mavi Yolculuk kavramını insanlığa kazandırırlar.

Doğayı çok sever. Tanışma ve kendi ağzından babasını anlatma fırsatı bulduğum kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan, "Babamın bir yeleği vardı, birsürü cebi olan. Oralarda tohumlar olurdu. Her gittiği yerde birşeyler dikerdi." demişti. Neyzen Tevfik Caddesi boyunca deniz kenarında uzanan palmiyeleri dikmiş ve omuzlukla taşıdığı su ile sulayarak büyütmüştü.

İnsanı çok sevdi. Hayatını denizde kazanan insanların yaşamını, zorluklarını, aşklarını, hasretliklerini hissetti, anladı.

Ve bu ve buna benzer pekçok şeyi eserlerinde çok yalın ve güzel bir dille aktardı okuyucularına. Uzunca süredir okumadığımı farkettim Halikarnas Balıkçısı'nı. Tüm eserlerini okumadım elbet. Yakında yeni birtanesini okumalı. Ama özellikle anne-babalardan ricam, lütfen ama lütfen bu kitapları önce siz okuyun, sonra da özellikle ortaokul ve lise çağındaki çocuklarınıza okutun. Hayata bakışları değişecektir.

İyi ki doğmuşsun Cevat Şakir, iyi ki Bodrum'a yolun düşmüş ve Bodrum'da kalıp onun gönlünde çok çok önemli bir yer etmişsin. Ruhun şad, makamın cennet olsun.

16 Mart 2015 Pazartesi

"Ormancı" öksüz kaldı.

Ormancı türküsünü derlemesi ile ünlenen Nazmi Yükselen hayatını kaybetmiştir. Allah rahmet eylesin.

Haber için tıklayınız: http://www.milliyet.com.tr/-ormanci-turkunun-bestecisi-gundem-2028977/

9 Ocak 2015 Cuma

Kale Dağına kar yağmış

Kale dağına, 12 yıl aradan sonra kar yağmış. 12 yıl önceki kara oranla oldukça az da olsa, kar kardır ve bizim oralarda nadiren görülür. 12 yıl önceki kar yağışı ise buna göre oldukça fazlaydı. Köyün içine de yağmıştı. Ailem kardan adam yapmıştı, pekçok zeytin ağacı kara dayanamayıp dalları kırılmıştı. Haliyle o kış bayağı zeytin odunu da çıktı yakmak için. Fotoğrfalar için tıklayını: http://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/bodruma-12-yil-sonra-kar-yagdi,0G4J5nXruEOo6YfvyFaVCQ/zCZWFW4sG0m5tDNOamzknA