14 Mayıs 2015 Perşembe

Dünya Çiftçiler Günümüz Kutlu Olsun

Zeytinyağlarının saklandığı küp. Boyu galiba 170 cm.

Yabanarıları

Artık göçmüş olan bir yahaneden bir yuğgu taşı.

Kendi ürettiğimiz biberleri alanocağında közlerken.

Bizde tavuklar ağaçta yaşar.

Ve ağacın gövdesindeki kovuklara yumurtlarlar.

Her ne kadar Bodrum denince akla yaz turizmi, lüks otel ve yatlar, eğlence mekanları vs. gelse de bu bölgenin kendine has bir tarım potansiyeli var(dı). E bugün de Dünya Çiftçiler Günü olduğuna göre, birşeyler yazmakta yarar var.

Öncelikle çiftçi bir aileden gelmiş olmanın onur ve mutluluğunu yaşıyorum, her ne kadar beyaz yakalı olmayı tercih etmiş olsam da. Onurluyum, çünkü çoğu kişinin küçümsediği bu meslek veya yaşam biçimi, insanın yaşayabilmesini sağlayan beslenme ihtiyacı başta olmak için pekçok gereksinimi sağlayan ve ilk insandan bu yana toprak-insan ilişkisini koruyan bir olgu. Çok karmaşık bir cümle oldu, kabul ediyorum. Basitleştireyim. Benim ailem Etrim'de yaşayan herkes gibi çiftçi idi. Türün ekerdik 2000'lere dek. Mis gibi kokan tütünler... Tütün her ne kadar sigara ile ilişkilendirilse de aslında bir sanayi hammaddesidir. Sigara içmeyen, hatta nefret eden, bu nedenle babasını ve dedesini kaybetmiş bir insan olarak, açıkçası tütün kokusunu severim ben. Mis gibi kokar. Etrim'in bulunduğu Karaova, geçmişte büyük bir tütün üretim merkezi idi. Şimdilerde tursitik olan yerlerde yaşayanlar buradak tütün tarlalarında gündeliğe gelirlermiş. Tütün ağalar pekçokmuş Karaova'da. Karaova'nın susuz ve kaliteli tütünlerini Amerikanın kalitesisiz tütünleri ile harmanlayıp, Amerikan tütününü zenginleştirirlermiş. Ocak-şubat gibi fidan ekimi ve tarla sürme ile başlayan süreç, tütün dikimi, çapalaması, toplaması (kırması), dizmesi, kurutması ve balyalaması ile eylül-ekime dek sürerdi. Tütün tarlalarında geçti çocukluğum. Ne güzel günlerdi. toprakla doğrudan temas içindesiniz. Tüm vücudunuz çalışır, terlersiniz, acıkırsınız. O tütün tarlasında yenen yemeğin tadı yok mu? Ne güzeldi. Sabahın 4'ünde kalkar, tütün kırmaya gidersiniz. 9 gibi biter bu iş. Yoksa tütün güneşin altında sıcaktan buruşur, kırılmaz artık. Altan ile tütün dizme yarışı yapar, dizdiğimiz tütün iğnesini hergün not alır, kim geçmiş diye karşılaştırırdık. O nedenle iğnenin kısası makbuldü.

Ne oldu sonra? Ülkemizin tarım politikaları ile tütüne kota konmaya başladı. Tonlarca tütün üretebilen tarlalar kilo ile ürettirilir hale getirildi. Ekonomikliğini yitirdi ve o canım tütün tarlaları boş kaldı. Buna, beyaz yakalı, maaşlı olma arzusu olan gençlerin ilgisizliğini de eklemek gerek. Yoksa mesleki yeterliliğini kullanma durumu pek olası değil, zira üniversiteye gitme oranı düşüktü eskiden. Şimdilerde farklı tabii ki.

Buğday, arpa vs. de ekerdik biz. Herkes kendi ununu kendisi yaptırırdı. Samanı da ineklere. O işler de geriledi artık. Eskisi kadar ekilmiyor tarlalar. Saman alınıyor dışarıdan.

Zeytin, o iş devam ediyor aslında. Zira zeytin diğerleri kadar zahmetli değil, bakım pek istemiyor. Kendisi oluyor, gidip topluyorsunuz. Asıl mesele toplayacak kişi bulmakta galiba. Zira herkes mayışlı, izin almak kolay olmayabiliyor.

İncir, e o da eskisi gibi değil galiba. İncir biraz bakım gerektiren bir meyve. Yaş-kuru satılırdı eskiden. Ama şimdi bakımda az olunca verim düşüyor. Toplayan da olmazsa, kurda kuşa yem oluyor.

Bodrum için yapılan kalkınma planlarından birisi, Karaova'ya baraj yapıp buranın sulu tarımla Bodrum'un tarım gereksinimini karşılaması yönünde idi. Sulu tarıma geçildi geçilmesine ama bildiğim kadarıyla bunu ekonomik boyuta taşıyabilen pek yok sanki.

Genel durum budur. Toprak, bir aileyi bir arada tutar diyordu bir tv. programında bir sunucu. Evet, toprakla uğraşmayınca, o ata-erkil aileler kalmıyor. Herkes biryere gidiyor. Üretimi ve bundan para kazanmayı teşvik eden ve işleyen bir sisteme gerek var aslında. Yoksa biz yaşadık, tarlalarda büyümenin zevkini, ama ya bizim çocuklarımız?... Çok şey var konuşulacak, ama gidişat hiç de iyi değil galiba.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder